Genetiği değiştirilmiş organizma (GDO), biyoteknoloji kullanılarak organizmanın gen diziliminin değiştirilerek yeni özellik kazandırılmasıdır. Küresel boyutta artan insan popülasyonu ve gelişen hayvancılık yöntemlerinin desteklenmesi için zorlu ortam koşullarında verimi arttırmak ve pestisit kullanımını azaltmak için GDO teknolojisi gıda ve yemlerde bilinçli olarak kullanılmaktadır. Gıda ve yem numunelerinde GDO miktarı tayini, GDO tarama testi, GDO tip analizi örnek olmakla birlikle kalitatif (nitel ve kantitatif (nicel) GDO analizleri yapılmaktadır.

GDO, yani genetiği değiştirilmiş organizmalar, ilk olarak 1990’lı yıllar ile birlikte yaşamımıza girmiştir. İlk genetiği değiştirilen organizmalar, mısır, soya ve kanola olmuştur. Yıllar ilerledikçe genetiği değiştirilmiş ürünlerin türleri ve miktarları da artmaya başlamıştır. GDO analizleri, genetik yapısı üzerinde sıklıkla modifikasyon gerçekleştirilen soya, mısır, pamuk ve şeker pancarı bitkilerinin kullanıldığı ürünler başta olmak üzere ürün içeriğinde GDO olup olmadığının ve üretim hattı boyunca herhangi bir aşamada farklı bir GDO’lu bileşenin ürüne bulaşıp bulaşmadığının belirlenmesi amacıyla gıda ve yem firmaları tarafınca talep edilmektedir. Bugün bu gıdalar gıda sektöründe önemli bir tartışma konusudur. Ancak henüz bu konuda dünya genelinde alınmış ortak bir karar yoktur. Herhangi bir yasal düzenleme de yapılmış değildir.

Özellikle gelişmiş ülkeler, insanların bu tür ürünleri tüketmelerini önlemek açısından bir takım önlemler almaya çalışmaktadır. Ülkemizde de bu konuda yasal bir düzenlemeler yoktur. Yine de Avrupa Birliği ülkelerinde içeriğinde yüzde 0.9’un üzerinde genetiği değiştirilmiş organizma bulunan gıda ve yem maddelerinin etiketleri üzerinde bu durumun mutlaka açıklanması istenmektedir. Bazı gıda maddelerinin tüketilmesi ise Avrupa Birliği ülkelerinde tamamen yasaklanmıştır (örneğin Bt63 Rice ve LibertyLink 601 Rice).

Genetiği değiştirilmiş organizmalar konusunda Avrupa Birliği ülkelerine yapılan ihracatta gittikçe hassasiyet gösterilmeye başlanmış ve bunun sonucunda ülkemizde ve dünyada GDO analizleri gittikçe daha fazla yapılmaya ve önemle takip edilmeye başlanmıştır. Günümüzde GDO analizlerinde en yaygın kullanılan yöntem Real-Time PCR sistemleridir. Bu sistemlerin temelinde, DNA ekstraksiyonu yapılarak Real-Time PCR cihazları ile DNA’nın çoğaltılması ve uygun dalga boyunda tespit edilmesi yatmaktadır. Teknolojideki ilerlemeler sayesinde bu sistemlere hem kolay ulaşmak hem de uygulamak kolaylaşmıştır.

Real-Time PCR sistemlerinin avantajları şunlardır:
* GDO’ları tespit limitleri en düşük seviyelere indirilmiştir.
* GDO analiz hassasiyetleri artırılmıştır.
* Kalitatif ve kantitatif analizler yapılabilmektedir.
* Sonuçlar kısa sürede alınabilmektedir
* Uluslararası standartlara uygun analizler yapılmaktadır.

Gelişmiş laboratuvarlarda bugün genetiği değiştirilmiş organizmalar ile ilgili olarak temelde şu analizler yapılmaktadır:
* Bitki spesifik gen testi (Real Time-PCR) (herbir gen için).
* GDO miktar tayini (herbir gen bölgesi için).
* GDO tarama testi.
* GDO tip tayini analizi (herbir gen bölgesi için) (event spesifik).

Genetiği değiştirilmiş organizmalar, gen teknolojisi kullanılarak kendi orijinal türü dışındaki bir türden gen aktarılarak yetiştirilen bitkilerdir. Bu şekilde doğal yollardan elde edilmesi mümkün olmayan ve farklı ve yeni özellikler kazandırılan bitkiler yetiştirilmiş olmaktadır. GDO çalışmaları sadece bitkiler değil hayvanlar ve mikroorganizmalar üzerinde de yapılmaktadır. Bu nedenle bu çalışmalara İngilizcede Genetically Modied Organism, kısaca GMO denmektedir. Dilimizde ise Genetiği Değistirilmiş Organizma anlamına gelen kısaca GDO denmektedir.

Son yıllarda geliştirilen modern biyoteknoloji teknikleri sayesinde canlıların genetik yapılarında, geleneksel ıslah yöntemleri ve doğal üreme ve çoğalma süreçleri ile elde edilmesi mümkün olmayan değişiklikler yapılmaktadır.

Bu çalışmaların temelinde güdülen amaçlar şunlar olmuştur:
* Hastalıklara ve zararlı organizmalara karşı daha dayanıklı ürünler elde etmek.
* Ürünlerin yabancı ot ve zararlı haşare ilaçlarına karşı daha dayanıklı olmasını sağlamak
* Ürünlerin raf ömrürlerini daha uzun tutumak.
* Besin değerleri yüksek ve aynı zamanda lezzetli ürünler elde etmek.
* Tarım alanlarında birim alandan daha fazla verim alınmasını sağlamak.

Bugün GDO’lu ürünler en fazla Amerika, Brezilya, Kanada, Avustralya, İspanya, Çin ve Hindistan gibi 25 civarında ülke tarafından üretilmektedir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından 2010 yılında yayınlanan Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerine Dair Yönetmelik, teknolojik ve bilimsel gelişmeler ile, modern biyoteknoloji yöntemleri kullanılarak elde edilen GDO’lu ürünlerden kaynaklanan risklerin önlenmesi ve insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması amaçlanmıştır. Bu yönetmelik hükümlerine göre gıda ve gıda ürünlerinin etiketinde GDO içermediğine dair açıklama olmak zorundadır. Ayrıca yem, yem hammaddeleri ve tohumlarda yüzde 0,9’un üzerinde GDO bulunuyorsa, ürün etiketinde ürünün GDO içerdiğini belirten bir etiket olmak zorundadır.

Gelişmiş laboratuvarlarımızda yapılan GDO analiz çalışmalarında, yerli ve yabancı kuruluşlar tarafından yayınlanan standartlar esas alınmaktadır.